Page 39 - altınnesil e-dergi yayın
P. 39

Altın Nesil Okulları

Şantiyede bir Meydancı Kerem’imiz vardı; doğulu idi Ke-       kolektörler monte ediliyor; suyun bilmem kaç metre al-
rem. Bu vızır vızır çalışan hamarat çocuk, dil düğümle-       tındaki, asansörle inilen, kontrol bölmelerinde tüm bu
yen lâtince isimli tuhaf mı tuhaf bir sinirsel hastalıktan    karmakarışık aksamın kompleks tesisatı çekiliyordu. İşte
muzdaripti: Aklının telleri ara sıra karışırdı Kerem’in ve o  Kerem’i keşfedişim o zamanlara denk düşer.O, daralan
zaman, siz, gözü önünde, ne yaptıysanız, o da aynısını        ruhumun ilacı oldu benim.
yapardı, illa yapardı!Öldürseniz engel olamazdınız. Bunu      Kerem yarım yamalak Türkçesiyle dilekçe bile ya-
ben nasıl mı öğrenmiştim: Olasıdır ki Necdet anlatmıştı.      zamazdı ya, gelgelelim bülbül olup şakırdı tabiatın dili
Yakınında böyle bir maden olur da, Kıl İhsan, “Kazmalar       ile konuştuğunda. Sayısız ağaç bilirdi; hangi bitki yenir,
elimizde, uzun ip belimizde...” deyip deşelemez mi... Kel     hangisi dokuncalıdır, ağuludur, tek tek sayardı size; öyle
kafasının içindeki iblisler dürtükleyecek de, o, dolap çe-    kulaktan dolma veya kitabî değildi bilgisi; kalbî idi, ru-
virmeden duracak... Olurluğu var mı bunun?                    hanî idi. Şantiyenin iki tepe ötesindeki içmelere, yanımı-
Geçen yazmış; yaz da yazmış hani! Gökten yere yağmur          za Necdet’i de alarak, yayan gidiş-gelişlerimizde, onun
yağmaz da ateş yağar; yağmur duasına el kaldıranların         şairce gönlünün büyüsü, ağaçları, kuşları, çağıldayan
avuçları yanıp kavrulur, göyük ellerini yüzlerine sürebile-   dereyi, ayaklarımıza batan pıtrak dikenini, kolumuza
mezlermiş insancıklar. İşte böyle hamamî bir yazın, harlı     dolanan böğürtlen çalılığını bir başka türlü gösterirdi
bir gününde, Kıl İhsan, Kerem’i, herkesin yemekte olduğu      bize.
sırada, çalışanların basketbol-voleybol oynadıkları sa-       —Bakın burası “Kerempe”dir, derdi, dağın doruğuna çık-
haya götürmüş; sonra da bir doksanlık boyuyla potaya          tığımızda
zıplayıp çembere iki eliyle asılarak, iki-üç kez sallanmış    Gövdesi oyulmuş ihtiyar bir çınar gördüğümüzde:
boşlukta; inince: “Ulen oğlum Kerem, bahse girerim sen        —Ardaklanmış, derdi.
yapamazsın benim yaptığımı.” demiş ve çekmiş gitmiş           -Bu ne?, derdi.
yemeğe.                                                       -Ağaaç!, derdik.
Arkadaşları Kerem’i, vücudu sırsıklam tere bulanık, yüzü      —Bu ağacın adı: Saplı Meşe, derdi.
pancar gibi kıpkırmızı ve ağzının kenarı köpüklenmiş          -Ya bu ne?, derdi.
vaziyette hoplaya zıplaya çembere erişmeye çalışırken         -Eee... ağaaç işte!, derdik.
bulmuşlar; “Dursana lan Kıro!” demişler...duramamış;          -Siz de her şeye “Ağaaç” deyiveriyorsunuz; bunun ismi
nihayetinde içlerinden biri işi çakozlamış, Kerem’i omuz-     “Hünnap” tır, derdi. Bazı bazı önümüze bir iniş çıkardı;
larına alarak çembere değdirmiş de, fıkarayı rahatla-         koştura koştura tepe aşağı inerken ayağımızın altındaki
tabilmişler gücünen; işte böyle alışılmadık bir hastalığın    gevşek taşlar bilya gibi tekerlenerek dengemizi bozup,
oyuncağıydı Kerem.                                            Necdet’le ikimizi kıçüstü oturttuğunda:
Bahar, pek usul usul gelmişti barajdaki ilk senemde.          -Çarşı aşağı inerken bastığın yere dikkat edeceksin, diye,
Baraj, şeddadî, bir baş pehlivanı benzeri iri gövdesiyle      aşağıdan seslenirdi. Tekesakalı’nın, Çobançantası’nın ye-
dikilmiş, ortalığa nara salıyor; güreşecek rakip aranıyor-    nir otlar olduğunu, Sinirotu’nun yaraları iyi ettiğini de o
du.İnsan yapısı bu sonradan bitmeye, bu yalancı peh-          öğretti bize.
livana dağlar haddini bildireceklerdi ama “Ya Sabır!”         İçmeler, baraj gövdesinden sonraki kuzey-batıya doğru
çeke çeke gününü bekliyorlardı onlar da. Kabası biti-         ikinci tepenin hemen yalpısındadır. Yarımşar metre aray-
rilmiş ince işleri yapılıyordu barajın; dev gibi dinamolar,   la, siyim siyim, üç ayrı tatta, üç farklı derde şifa olan, üç

                                                              39
   34   35   36   37   38   39   40   41   42   43   44